740. Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre’yi Anma Etkinlikleri kapsamında Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde “Dilimiz Kimliğimiz” konulu panel gerçekleştirildi.
13 Mayıs 2017 Cumartesi günü saat 10.30’da Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi 15 Temmuz Konferans Salonunda gerçekleşen “Dilimiz Kimliğimiz” konulu panele; Kalkınma Bakanı Sayın Lütfi Elvan, eşi Zeliha Elvan, Vali Süleyman Tapsız, eşi Dr. Ayşe Tapsız, Karaman Milletvekilleri Recep Konuk, Dr. Recep Şeker, Belediye Başkanı Ertuğrul Çalışkan, Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahim Alan, protokol üyeleri, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasıyla başlayan panel, Vali Tapsız’ın Karamanoğlu Mehmet Bey’in 740 yıl önce yayınladığı Türkçe Fermanı’nın önemine değindiği açılış konuşmasıyla başladı. Vali Tapsız konuşmasında; “Bundan tam 740 yıl önce, Karamanoğlu Mehmet Bey’in gönlünden Türkçenin kaderine yazılan ferman, Karaman için aziz bir hatıra olmanın ötesinde, yarınlara taşınması gereken bir mirastır; Karaman, bu duyarlılığı ve sorumluluğu ülkemizin her köşesine ve tüm Türk dünyasına taşımanın, ulaştırmanın, bayraktarlık yapmanın mutluluğunu yaşamaktadır.
Karamanoğlu Mehmet Bey, 740 yıl önce Türk dilinin unutulmaya ve Türk kimliğinin yok olmaya yüz tuttuğu bir dönemde “Bugünden sonra; Dergâhta, Bargâhta, Mecliste ve Meydanda Türkçeden başka bir Dil Konuşulmayacak” dil fermanını yayınlamış ve Türkçeyi devlet dili olarak ilan etmiştir.
İnsanlık tarihinde kimi önemli kişilikler vardır ki onlar, yaşadıkları süre içerisinde yaptıklarıyla, kendi milletine ve insanlığa bıraktıkları milli ve evrensel miraslarıyla hatırlanırlar. Karamanoğlu Mehmet Bey de, Anadolu Türk Tarihindeki önemli kişiliklerden birisidir. Bu yüzden, O’nun adı; nerede ve hangi ortamda gündeme gelirse gelsin, Türk Dili ile birlikte anılır.
Anadolu’da Türk kimliği, Türk kültürü ve Türk Dili’nin savunulması kavramları ile birlikte anılır. Bir başka deyişle, milli onurumuz olan kimliğimiz, kültürümüz ve dilimiz Türkçe üzerine, herhangi bir konu gündeme geldiğinde ilk akla gelen kişi, Karamanoğlu Mehmet Bey’dir” dedi.
“Dilimiz, bizi biz yapan ve diğer milletlerden ayıran en önemli varlığımızdır”
Dinin muhafazası için de dilin lazım olduğunu ifade eden Vali Tapsız, “Dilin korunamadığı yerde hiçbir değer korunamaz. Tarihte dilini kaybettiği halde dinini koruyan, kimliğini koruyan millet yoktur. Her şey dille başlar ve dille biter. Tarih, Türkçeyi kaybettiği için kimliğini, Türklüğünü kaybetmiş milyonlarca insanı kaydetmektedir. Bizi biz yapan ve diğer milletlerden ayıran en önemli varlığımız; duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi, sevgilerimizi ve özlemlerimizi ifade ettiğimiz dilimizdir. Yazı dili olarak 1.500, konuşma dili olarak ise yaklaşık 5.000 yıllık bir geçmişi olan ve bugün dünyanın dört bir yanında 220 milyon konuşanıyla, dünyanın beşinci dili olan Türkçenin gücünün farkında olmak, onu her ortamda doğru kullanmak ve yapısına uygun olarak koruyup geliştirmek her Türk vatandaşının görevi olduğunu söyledi”
“Büyük medeniyetler, yüksek düzeyde bir dilin varlığı ile kurulabilir”
Vali Tapsız, konuşmasının devamında; “Bir milletin tarihi, coğrafyası, dini, değer ölçüleri, folkloru, müziği, sanatı, edebiyatı, ilmi, dünya görüşü ve millet olmayı gerçekleştiren her türlü ortak değerleri yüzyılların süzgecinden süzüle süzüle kelimelerde, deyimlerde sembolleşerek hep dil hazinesine akıtılmakta, özünü orada saklamaktadır. Büyük medeniyetler, yüksek düzeyde bir dilin varlığı ile kurulabilir. Dil üstünlüğü, kültür üstünlüğü, dil zayıflığı, kültür zayıflığı sonucunu doğurur. Kültür dili, ifade gücü genişlemiş zengin bir dil demektir. Milli kültür, bir devleti ayakta tutan unsurların en önemlisidir. Sonsuza kadar millet olarak kalacaksak, kültürümüze sahip çıkmak zorundayız. Çünkü kültürlerine sahip çıkamayan milletler diğer kültürlerin karşısında yok olmaya mahkûmdur.
Günümüzde Türk dili çok renkli Türk dili çok renkli Türkmen kilimi gibidir. Geniş alanlarda ayrı oymaklar, boylarca konuşulur. Aynı kökten kardeş ulusların, değişik yaşam biçimi ve aynı söyleyiş içinde bir ruh birliğidir. Evrensel dostluk sofrasında ses bayrağıdır. Kırgız otağında kımız, Türkmen çadırında kilim, toprak ananın ak sütü gibidir. Bozkırda tan ağarması, dünya yalnızlığında güneş türküsüdür.
Bizim tarihimizde “Bu denizler, bu ırmaklar bize yetmez! Daha deniz, daha ırmak istiyoruz! Yurdumuzu öylesine büyütelim ki, gök kubbesi ona çadır, güneş de bayrak olsun!” diyen Oğuz Han; yine böyle bir hitabetiyle, kendisine isyan etmiş bir orduya Çaldıran’da zafer kazandıran Yavuz Sultan Selim ve daha nice cihangirler, bu tarihi zaferlerini, biraz da kitlelere söz söyleyişlerindeki inandırıcı lisana borçludurlar. Unutulmamalıdır ki, güçlü medeniyetler güçlü dillere sahip olmakla olur. Güçlü medeniyete sahip olmak istiyorsak önce dilimizi güçlendirmek mecburiyetindeyiz.
Türkçe’ye hak ettiği özeni göstermek Türk milletinin görevidir. Milletimizin aydınlarına bu konuda çok daha büyük sorumluluklar düşmektedir. Türkçenin geleceği ve hak ettiği konuma taşınması için Türkçe konuşan herkes özellikle de toplumları etkileme gücünü elinde bulunduranlar elinden geleni yapmak zorundadır. Unutmayalım, “Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi, bir yiğit vatanı kurtarır” Konuyla ilgili hiçbir çaba küçümsenmemelidir” dedi.
“Sözü güzel olanın davranışı, davranışı güzel olanın da sözü güzeldir”
Dilin düşüncenin kaynağı olduğunu ifade eden Vali Tapsız konuşmasını şöyle sürdürdü; “Düşünce ile dili, dil ile düşünceyi birbirinden ayırmak mümkün değildir. Dil, kişinin aynasıdır. Kişi dış görünüşü ile karşılanır, sözü ile değerlendirilir; sözünün yüceliği ile yücelir; sözünün bayağılığı ile düşer. Bu sebeple “üslub-u beyan aynıyla insan”’dır. Söz ile davranışı birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Sözü güzel olanın davranışı, davranışı güzel olanın da sözü güzeldir. İnsan, kelimelerle düşünür, kelimelerle konuşur. İnsan ve millet hayatında bazen bir kelimenin, bazen bir cümlenin anlatılmaz tesirleri olur. Yunus Emre ne güzel ve ne doğru söylemiş:
“Söz ola kese savaşı, Söz ola bitire başı, Söz ola ağulu aşı, Bal ile yağ ede bir söz”
Bir tatlı sözle kavgayı, nizayı, savaşı bitirenler biliriz. Bir söz yüzünden başlarını kaybedenler çoktur. Tatlı söz yılanı bile deliğinden çıkarmıyor mu? Bir başka tatlı söz, bütün ümitlerimizin bittiği bir anda, bizi yeniden dünyaya bağlamaya başlıyor. Sözü seçmek, sözü söylenmesi gereken yerde söylemek veya söylememek belki de sanatların en zoru. Kelimeler asırların ve asırlarca o kelimeleri konuşan, onlarla duyan, düşünenlerin; onlarla seven ve sevilenlerin yaratıp güzelleştirdiği, beğenip Türkçeleştirdiği, canlı, ruhlu ve mûsikîli varlıklardır” dedi
“Milletin, istiklalin, hürriyetin temeli milli şuurdur. Milli şuurun en kuvvetli kaynağı milli dildir”
Türk alfabesinin önemine vurgu yapan Vali Tapsız, “Türkiye’de yaşayıp anadili Türkçe olan insanlarımız, İngiliz alfabesinin harfleriyle değil, Türk alfabesinin harfleriyle konuşmalı ve yazmalıdır. Ortada kimsenin üstlenmediği ama aslında herkesin içinde olduğu bir ihmal vardır. Türkçeye hak ettiği özeni göstermek bütün Türk milletinin görevidir. Güzel bir Türkçenin yeni nesillere aktarılarak varlığını sürdürebilmesi için, kişisel ve toplumsal duyarlılık kaçınılmazdır. Sözün özü; Bizim dilimiz, bir imparatorluk dilidir. Her dil imparatorluk dili olamaz. Çünkü her millet imparatorluk kuramaz. Önce kendimizden başlayarak, konuşmalarımızdan yazılarımıza; ürettiğimiz mal ve hizmetlerden, satın alıp kullandığımız ürünlerin adlarına; iş yerimizden, çocuklarımıza verdiğimiz isimlere kadar Türkçe konusunda duyarlı ve sorumlu hareket etmek mecburiyetindeyiz” şeklinde konuşmasını tamamladı.
Daha sonra konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Kalkınma Bakanı Sayın Lütfi Elvan; “Dilimizin kimliğimize olan önemine vurgu yaptığı konuşmasında “Türkiye Türkçesinin teşekkülünde çok önemli olan bir tarihin yıldönümünde sizlerle bir arada bulunmaktan memnuniyet duyuyorum. 740 yıl önce Karamanoğlu Mehmetbey’in tutuşturduğu meşale bu gün sadece bu toprakları değil Türkçemizin konuşulduğu muazzam bir coğrafyayı aydınlatmaya devam ediyor. Bu vesileyle Karamanoğlu Mehmetbey’i rahmetle anıyorum. Ruhları şad, mekânı cennet olsun. Türk Dil Bayramı etkinlikleri çerçevesinde yazarlarımızın şairlerimizin Türkçe düşünen bilim adamlarımızın bir araya geldiği bu güzel buluşmayı düzenleyenlere teşekkür ediyorum” dedi
“Yazı ve edebiyat dilimizin oluşumunda Karamanoğlu Mehmetbey’in Türkçe hassasiyeti var”
Bugün Türkiye Türkçesinin yazı dilimizin edebiyat dilimizin oluşumunda Karamanoğlu Mehmetbey’in başlattığı Türkçe hassasiyeti olduğunu ifade eden Bakan Elvan; “Karamanoğlu Mehmetbey’den dilde, fikirde, işte birlik diyerek bu hassasiyeti canlı tutan İsmail Gaspıralı’yı oradan günümüz yazarlarına, düşünce adamlarına varıncaya kadar Türkçe sevgisini, duyarlılığını yaşatan bütün büyüklerimizi de rahmetle, minnetle anıyorum. Hepimiz Yahya Kemal Bey’in “Bu Dil Ağzımda Annemin Sütüdür” sözünü hatırlarız. Hepimiz gurbet hikâyelerinde yer alan Refik Halit Bey’in “Eskici” hikâyesini hatırlarız. “Çiviler batmaz mı senin ağzına” diyen çocuğun o dokunaklı cümlesi Türkçe’nin çekildiği coğrafyaları düşündüğümüzde 100 yıllık keskinliğinden, sivriliğinden bir şey kaybetmeyen çiviler olarak yüreğimize batıyor” dedi.
Türkçe’nin sadece insan olarak bizim değil, dağa taşa, eşyaya evrene nüfus ettiği yerlerdir diyen Bakan Elvan konuşmasının devamında; “Bugün Türkiye 1000 yıldır bizim vatanımız ise burada dünyaya hala model olabilecek bir uygarlık inşa etmiş isek bu birçok değer yanında Türkçe sayesindedir. Konuştuğumuz dil sayesindedir. Annemizin söylediği ninniler yaktığı ağıtlar sayesindedir. Bu dil ile buluşturulan sözlü ve yazılı muhteşem edebiyat sayesindedir. Yunus Emre’siz bir Türkçe düşünemiyorsak, Karacaoğlan’sız bir Türkiye düşünemiyorsak, Baki’siz, Nedim’siz, Şeyh Galip’siz bir Türkiye düşünemiyorsak, Yahya Kemal’siz, Mehmet Akif’siz Nazım Hikmet’siz, Sezai Karakoç’suz bir Türkiye düşünemiyorsak, burada sekiz asır önce gösterilen dil hassasiyetinin Karamanoğlu Mehmetbey ile aynı düşünen bir geleneğin katkısı vardır” dedi.
Konuşmasının sonunda dilin yaşayan bir varlık olduğunu ifade eden Bakan Elvan; “Dildeki sadece dili yozlaştırmakla kalmaz, hayatımızı ve değerlerimizi de yozlaştırır. Esnaf bir işyerine ad verirken, baba çocuğuna ad verirken, üretici yeni ürününe ad verirken, basın kuruluşları yayınlarında ortak duyarlılık geliştirdiği zaman yozlaşmayı en aza indirebiliriz. Hep aydınlarımıza iş düşüyor diye söylendi söyleniyor. Bu hususta sadece aydınlarımıza değil 80 milyon yurtdaşımızın her bir ferdine iş düşüyor. “Dilimiz Kimliğimiz” sözü sadece bir söz değil bir hakikatinde tezahürüdür. Bu vesileyle bu programa emeği geçen Valiliğimize, Belediye Başkanlığımıza, Üniversitemize ve katılanlara teşekkür ediyorum” dedi.
Program, Prof. Dr. Turan Karataş başkanlığında konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Hacı Ömer Karpuz ve Doç Dr. İdris Nebi Uysal tarafından verilen “Dilimiz Kimliğimiz” konulu panel ile devam etti.